Romancı - Hakan Yaman / Röportaj


Yazarımızı daha yakından tanımanın tam vakti. Bizleri kırmadı, sorularımızı yanıtladı. Röportaj başlasın mı?

RKBT: Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz?

Hakan Yaman: 1963 yılında İstanbul’da doğdum. Marmara Üniversitesi Yabancı Diller bölümü mezunuyum.
Üniversitede öğrenciyken yazmaya başladım. İlkönce kısa yazılar, denemeler yazdım. Bir süre aralıklı olarak sürdü bu. 2000 yılından beri de düzenli olarak yazıyorum. Şu ana kadar dört tanesi yayımlandı.

RKBT: Yazmaya nasıl başladınız?

Hakan Yaman: Bütün yazarlar gibi ben de önce okuyarak başladım. Çocukluğumdan beri düzenli olarak okurum. Yazmaya başlamam planlı değildi. İyi hatırlıyorum, 1985 yılıydı; bir akşamüstü evden çıkmış yürüyordum. Sanırım bir arkadaşıma gidiyordum. Sokakta yürürken bir an içimden bir şeyler yazmak geldi. Eve döndüm, yarım sayfalık kısa bir yazı yazdım. O zamandan beri yazıyorum.

RKBT: Yazarken en zorlandığınız hangisiydi ve ortalama ne kadar sürede yazıyorsunuz?

Hakan Yaman: Yazarken en zorlandığım ama en keyif aldığım İsrafil’in Kanatları olmuştu. İki yıl kadar ön hazırlıkları sürdü. Sonra 2000 yılında yazmaya başladım, 2007’de bitti. Yazarken araştırmalarım, yan okumalarım devam etti,  çünkü zor bir konu seçmiştim. İki ayrı dönemde geçiyordu. 1950’ler ve on sekizinci yüzyılda geçen paralel bir anlatıydı. Bu nedenle fazla araştırma yapmam gerekti, ama keyifli bir süreçti. Birini yazmam ortalama üç dört yıl sürüyor.

RKBT: Roman dışındaki türlere bakış açınız nedir? Başka türler okur musunuz?

Hakan Yaman: Oyun, şiir, deneme, öykü, bütün edebi türleri okurum. Kendim yazmasam da öykü ve şiirin hakkını her zaman teslim ederim.

RKBT: Baskı yapıldıktan sonra keşke şu konuya daha fazla ağırlık verseydim ya da şu karaktere daha fazla yer verseydim dediğiniz oluyor mu?

Hakan Yaman: Hiçbir edebi metin son noktayı koymakla bitmez. Yayımlanınca da bitmiş sayılmaz. Sürekli geliştireceğiniz taraflar vardır. Bu nedenle yazarların yayımlanma sürecinde yazdıkları metinden kopmaları zor olur. Bu duygu bende de oluyor zaman zaman, ama keşke şöyle yazsaydım demedim hiç.

RKBT: Kapaklarınızın içeriği tam anlamıyla yansıttığını düşünüyor musunuz?

Hakan Yaman: Bu önemli bir konu, ama maalesef Türkiye’de fazla dikkat edilmiyor. Kapakların çoğunu kötü buluyorum. Bu iş daha profesyonelce ele alınmalı. Batıdaki örneklerle kıyaslayınca yayıncılığımızın bu alanda yetersiz kaldığı görülüyor. Tasarımcı editörden aldığı bilgilerle yapmaya çalışıyor.

RKBT: Bir eserin başarılı olabilmesi için sizce olmazsa olmaz koşul nedir?

Hakan Yaman: Başarıdan neyi anladığınıza bağlı bu biraz. Şayet başarı çok satmasıysa, bunun reçeteleri belli. Başarı gerçekten iyi bir şey ortaya çıkarmaksa, bunun çoğu disiplinli çalışmadan geçiyor, sonrası yetenek ve biraz da şansa kalıyor.    

RKBT: Okurlarınızdan gelen ilginç yorumlar oluyor mu? Oluyorsa en ilgincini öğrenmek isteriz.

Hakan Yaman: Okur yorumlarını önemsiyorum. Kendi web sayfamda da okur yorumlarına yer veriyorum. Türkiye’de eleştirmen müessesi düzgün çalışmıyor maalesef. Hem nitelik hem de nicelik açısından sıkıntı var. Az sayıda edebiyat dergisinde de hep aynı yazarlara yer veriliyor. Ahbap çavuş ilişkisiyle yürüyen bir düzen var. Hal böyle olunca yaptığınız işin nereye gittiğini görebildiğiniz tek yer okur yorumları oluyor. İlginç yorumlar da geliyor tabii. Geçenlerde İzmir’den bir okurum, Romancı’yı okurken aldığı tadı, antika bir şerbet takımından fıstıklı şerbet içmeye benzetmiş.

RKBT: Türkiye'de kitapların sinema ve dizilere uyarlanmasına son zamanlarda fazlasıyla tanık olduk. Yazdıklarınızdan dizi ya da film olma ihtimali var mı?

Hakan Yaman: Şimdiye kadar böyle bir teklif almadım ancak, özellikle “Fotoğraftaki Kadın”ın sinemaya uyarlanmasını isterim. Konusunun ve temposunun özellikle Türk sineması için uygun olduğunu düşünüyorum.

RKBT: Son eserinizde insanlardan şikayet ettiğiniz bazı noktalar var. Bu şikayetler biraz da insanları uyarmak amaçlı mı yazıldı?

Hakan Yaman: Şikâyet demeyelim buna. Ben hep insanı yazıyorum. Yazmanın en önemli malzemesidir insan. Bunu kurgu içinde yaparken de bazen anlatıcı rolünde karakter tahlilleri yapıyorsunuz, bazen de bir kahramanınız üzerinden anlatmaya çalışıyorsunuz. Romancı’nın da hayatla, insanlarla bir sıkıntısı olduğu açık, bu nedenle onda biraz daha fazla size şikâyet gibi gelecek insani olumsuzluklar olabilir. Bunlar tamamen kurgu gereğidir, insanları uyarmak gibi bir düşüncem yok.

RKBT: Romancı'da bol miktarda yazar ve eser var. Kaliteli eserlere ilginin artması umudu mu taşıyor bu yazar ve eser isimleri.

Hakan Yaman: O umut hep var içimizde, ama bunu biriyle başarmak, üstelik muhtemelen kendisi de fazla satmayacak biriyle başarmak gerçekten zor. Zaten böyle bir amacım da yok. Şimdi bir “Romancı’yı Okuma Kılavuzu” hazırlıyorum. Yakında web sayfamdan ve diğer kanallardan okurlarla ve edebiyatseverlerle paylaşacağım.

RKBT: Yunus Nadi Ödüllü Fotoğraftaki Kadın'dan biraz bahseder misiniz? Ödülden sonra ona bakışınız değişti mi?

Hakan Yaman: Fotoğraftaki Kadın, benim şu ana kadar en kolay yazdığımdı. Yazmaya başlamadan önce o kadar çok not aldım, üzerinde o kadar fazla düşündüm ki, yazmaya başlar başlamaz kendi kendine akıp gitti diyebilirim. Bittiğinde ödül alacağımı da biliyordum. Bu size inandırıcı gelmeyebilir ama bundan o zamanki editörüm sevgili Halil Beytaş’a söz etmiştim.

RKBT: Yazdıklarınız içinde içime en sinen şuydu diyebilir misiniz?

Hakan Yaman: Ayırmam kolay değil. Hepsini ben yazdım, hatasıyla doğrusuyla bana aitler. Bitirdiğimde bende kalan duygu hep olumlu olmuştur. İçime sinmeselerdi, yayımlatmazdım zaten.

RKBT: Psikolojik betimlemeler yapıyorsunuz. Yazarken okuyucu sıkılır, yarım bırakır gibi bir düşünce oluyor mu?

Hakan Yaman: Okuyucu sıkılır bırakır mı endişesini kurgu gereği karaktere yaşatmıştım. Yoksa ben yazarken okuru düşünmem, öncelikle yaptığım işe odaklanırım, kafamdaki tasarıyı kendimce en uygun biçimde yazmaktan başka bir düşüncem olmaz.    


RKBT: Günümüzde çok satanlar listesine baktığımızda nitelikli eser bulmak zor. Sizce bunun nedeni nedir?

Hakan Yaman: Nitelikli eser, nitelikli okur ister. Nitelikli okur da gökten inmez, doğru eserleri okuyarak geliştirir okur kendini. Türkiye’de okur maalesef yanlış yönlendiriliyor, pazarlamaya kurban gidiyor.  “Çok satan” lar bütün dünyada var. Onların da bir işlevi var. Yayınevleri para kazanacak, kitapçılar satış yapacak, ancak arada edebi eserlerin de tanıtımının yapılması lazım. Fransa’da nitelikli edebiyat ödülleri alan, mesela Goncourt Ödülü alan bir roman herkesin elindedir ama bizde ödüllü kitapları raflarda bile bulamazsınız. Bu sene Türkiye’de verilen önemli edebiyat ödüllerinden birini kim aldı diye sorun. Az sayıda doğru cevap alırsınız.

0 yorum:

Yorum Gönder