Orijinal İsim: Making Faces
Yazar: Amy Harmon
Çevirmen: Arzu Altınanıt
Çevirmen: Arzu Altınanıt
Yayınevi: Yabancı Yayınları
Sayfa: 376
Baskı Yılı: 2014
Duygusallığın doruğa ulaştığı anlar olur ya hani. İşte bu romanı okurken bu durumu sık sık yaşadım. Farklı bir romandı.
Ambrose Young, 18 yaşındadır ve lise öğrencisidir. Hannah Lake kasabanın şampiyon güreşçisi ve gurur kaynağı, okulun en iri yarı ve çekici çocuğudur.
Fern Taylor, kendini 18 yıldır hiç güzel bulmamuştır. Çocukluğundan beri Ambrose'a aşıktır. Platonik bir aşktır onunki. Kas distrofisi olan kuzeni Bailey ile beraber büyüyen ve onun en büyük yardımcısı olan Fern, en yakın dört arkadaşı ile savaşa giden Ambrose'un savaştan sağ salim döneceğini öğrendiğinde ölenler için üzülse de içten içe sevinmiştir.
Aylarca hastanede tedavi edilen ve kasabaya dönen Ambrose içine kapanmıştır ve savaşın izlerini yüzünün sağ tarafında taşımaktadır. Fern ile karşılaştığı gece ikisinin de aklında savaşa gitmeden önceki gece vardır. Fern'in ilk öpücüğü... Ve her şey tersine dönmüştür. Ambrose yüzündeki ve ruhundaki yaralarla kendini çirkin hissederken, Fern diş tellerinden kurtulmuş, saçlarını uzatmış, serpilmiş, güzelleşmiştir. Çekici biridir artık.
Yazarın kurgusuna hayran kaldım. Araştırılmış ve fazlasıyla emek verilmiş olduğu öyle belli ki okurken oturmayan bir nokta olmadığını net bir şekilde görebiliyor insan.
Umut ışığı bulmaya muhtaç iki kişinin yollarının kesişmesi, Bailey'nin hastalığına rağmen sağlam duruşu ve çevresindekilere olumlu etkileri, kitabın başında ikiz kulelere yapılan saldırının yer alması, kitaba serpiştirilmiş çocukluk ve askerlik anıları, hepsi çok güzeldi.
Ambrose'un Grant, Paulie, Beans ve Jesse'in ölümüyle ve kasaba halkıyla yüzleşmesi, arkadaşlarını anmak için seçtiği yol en beğendiğim bölümlerdi.
Dolu dolu bir romandı. İsmi cuk oturmuş diye düşündüm kitabı bitirdiğimde, kapağı da aynı şekilde. Kapağın parlaklığı da ayrıca hoşuma gitti.
Duygusallığın doruğa ulaştığı anlar olur ya hani. İşte bu romanı okurken bu durumu sık sık yaşadım. Farklı bir romandı.
Ambrose Young, 18 yaşındadır ve lise öğrencisidir. Hannah Lake kasabanın şampiyon güreşçisi ve gurur kaynağı, okulun en iri yarı ve çekici çocuğudur.
Fern Taylor, kendini 18 yıldır hiç güzel bulmamuştır. Çocukluğundan beri Ambrose'a aşıktır. Platonik bir aşktır onunki. Kas distrofisi olan kuzeni Bailey ile beraber büyüyen ve onun en büyük yardımcısı olan Fern, en yakın dört arkadaşı ile savaşa giden Ambrose'un savaştan sağ salim döneceğini öğrendiğinde ölenler için üzülse de içten içe sevinmiştir.
Aylarca hastanede tedavi edilen ve kasabaya dönen Ambrose içine kapanmıştır ve savaşın izlerini yüzünün sağ tarafında taşımaktadır. Fern ile karşılaştığı gece ikisinin de aklında savaşa gitmeden önceki gece vardır. Fern'in ilk öpücüğü... Ve her şey tersine dönmüştür. Ambrose yüzündeki ve ruhundaki yaralarla kendini çirkin hissederken, Fern diş tellerinden kurtulmuş, saçlarını uzatmış, serpilmiş, güzelleşmiştir. Çekici biridir artık.
Yazarın kurgusuna hayran kaldım. Araştırılmış ve fazlasıyla emek verilmiş olduğu öyle belli ki okurken oturmayan bir nokta olmadığını net bir şekilde görebiliyor insan.
Umut ışığı bulmaya muhtaç iki kişinin yollarının kesişmesi, Bailey'nin hastalığına rağmen sağlam duruşu ve çevresindekilere olumlu etkileri, kitabın başında ikiz kulelere yapılan saldırının yer alması, kitaba serpiştirilmiş çocukluk ve askerlik anıları, hepsi çok güzeldi.
Ambrose'un Grant, Paulie, Beans ve Jesse'in ölümüyle ve kasaba halkıyla yüzleşmesi, arkadaşlarını anmak için seçtiği yol en beğendiğim bölümlerdi.
Dolu dolu bir romandı. İsmi cuk oturmuş diye düşündüm kitabı bitirdiğimde, kapağı da aynı şekilde. Kapağın parlaklığı da ayrıca hoşuma gitti.
0 yorum:
Yorum Gönder