Sahte Nişan Gerçek Aşk - Cindi Madsen / Yorum


Cindi Madsen, severek okuduğum yazarlardan biri. Çerezlik diye tabir ettiğimiz mutlu sonla biten kitaplar yazıyor. Fuarda bende olmayan 2 kitabını almak istedim ama serinin ilk kitabı vardı sadece o yüzden bu kitabı aldım. Bazı zamanlar canım hiçbir şey yapmak istemiyorken kitap okumak en iyi seçenek oluyor ve öyle bir günde bu kitabı bitiriverdim.

Üniversite yıllarından beri çok yakın arkadaş olan Dani ve Wes, hayatlarını yoluna koyamamış iki yetişkin olmuştur. Dani'nin uğruna eyalet değiştirdiği Steve onu terk ettiğinde Dani için hayatta annesi ve büyükannesinden başka tek önemli şey işi olmuştur. Tarih mezunu olmasına rağmen geçinmek için pazarlama şirketinde çalışan Dani'nin patronu için aile hayatı çok önemlidir ve terfi verirken de buna dikkat ettiğini her fırsatta belirtir ancak Dani için erkekler o kadar uzaktır ki bu konuda ne yapacağını bilemez. Ta ki en yakın arkadaşı Wes ile konuşana kadar. O andan sonra olaylar kendiliğinden gelişecektir.

Wes, evlenmesine çok az bir zaman kala nişanlısı Sophie tarafından terk edilmiştir. Kız kardeşinin en yakın arkadaşı olan Sophie ile ilişkisi bittikten sonra Wes dağılmıştır. Kız kardeşinin düğün günü yaklaştıkça ailesinin baskısı da artar. Herkes onun için üzülmektedir ve Sophie, kardeşinin nedimesi olacaktır. Düğünde sürekli bir arada bulunacaklardır. O sırada Dani ise şirketin yapacağı organizasyona tek gitmek istememektedir. Çünkü terfi almaya çok ihtiyacı vardır. Ailesine para gönderebilmek için o terfiyi almak zorundadır. Ve aklına gelen bir fikirle nişanlılık rolü yapmaya karar verirler. Böylece Dani istediği terfiyi alabilecek ve Wes ailesinin ve çevresindekilerin acıma dolu bakışlarından kurtulabilecektir.

Olaylar Dani'nin Audrey'nin düğününe gelmesiyle başlıyor. Nişanlı gibi davranmak, ikisinin de düşüncelerinin hiç ummadıkları noktalara kaymasına sebep oluyor. Çok keyifli ama çabuk biten bir kitaptı. Bir serinin ilk kitabı fakat diğer kitaplarla bağlantılı değil. O yüzden içinizin daraldığı zamanlar için kütüphanenizde mutlaka Cindi Madsen kitapları bulundurun. Havanızı hemen değiştirmeyi başaran bir yazar kendisi. Kitapla ilgili olumsuz tek yön çeviriden kaynaklıydı. Cümle bütünlüğü pek yoktu. Okurken rahatsız olduğumu söylemem gerek. Sanırım söyleyeceğim başka bir şey kalmadı. Şimdilik hoşça kalın.

Tehlikeli Kızlar - Abigail Haas / Kitap Yorumu


Neresinden başlayacağımı bilemiyorum. Yayınevi tanıtımını yaptığında konusu çok ilgimi çekmişti ve bulduğum ilk indirimde aldım. Okuyanlar ya bayılmıştı ya hiç beğenmemişti. Ben iki taraftan da değilim evet beğendim ama bayılmadım. Berbat olduğunu da kesinlikle düşünmüyorum. Gayet akıcı, merakta bırakacak türden bir kitaptı. Tüm bunlara rağmen katili daha en başından tahmin ettim ama bu okuma keyfimi hiç bozmadı. Sonuç olarak katil bir başkası da çıkabilirdi. Ben bu tarz birkaç kitap okuduğum için ilk aklıma gelen olasılık tuttu diye düşünüyorum. Tek günde okuduğumu söylesem akıcılık düzeyi de belli olur sanırım.

Yazar kurguyu gerçek bir olaydan esinlenerek yazmış. Uzun yıllar önce erasmus öğrencisi olan Amanda Knox'u hatırlayanız mutlaka vardır. Ev arkadaşını öldürmekle suçlanan bu Amerikalı kız daha sonra masum olduğu gerekçesiyle serbest bırakılmıştı. Bu olayla kitap arasında bağlantı kurmak mümkün. Kitap, arkadaşlarının ölüsünü bulan gençlerin polisi aramasıyla ve polisle aralarında geçen konuşmayla başlıyor. Kitap boyunca bu siyah sayfalarda polisle olan görüşmeler dışında televizyon programlarında zanlı için geçen konuşmaları, polis sorgulamalarını ve kanıt niteliği taşıyan birkaç şeyi okuyoruz. Daha sonra gençlerin toplanıp geldikleri Aruba isimli adadaki tatillerinden kesitler veriliyor. Yaz tatili için birlikte bir plan yapan Anna, Anna'nın en yakın arkadaşı Elise, Anna'nın erkek arkadaşı Tate, Mel, Max, Chelsea, Ak ve Lamar tatillerinin keyfini çıkarmaya kararlı ancak arkadaşları Elise'in odasında ölü bulunması her şeyin sonu oluyor. Hepsi defalarca sorgudan geçiriliyor. Elise, tam 13 kez bıçaklanmış. O saatlerde dalışta olan diğerleri suçlamayla karşılaşmıyor ancak dalışa gitmeyen Anna ve Tate, bıçakta parmak izleri bulunduğunda birer şüpheli haline geliyor.

Tate'in babasının zenginliği onu kefaletle serbest bırakmalarını sağlarken işleri berbat olan Anna'nın babasının gücü onu hapisten çıkarmaya yetmiyor ve böylece Anna'nın yargılanma süreci başlıyor. Bu süreçte arkadaşlarının ve sevgilisinin gerçek yüzlerini de gören Anna, sürekli geçmişini düşünüyor. Elise ile tanışması, kardeşten de öte olmaları, Tate ile tanışıp sevgili olması gibi onlarca şeyi düşünüyor. Bu aralarda yazar alttan alta katili de ortaya çıkarıyor. 3-4 farklı kişi var katil olabilmesi muhtemel olan. Son ana kadar da hiçbirinin üzerindeki zan kalkmıyor. Hepsi şüpheli ama dedektif diğerlerinin üzerindeki şüpheyi umursamadan tek Anna'yı hedef alıyor. Geçmişindeki hemen her şeyi ortaya çıkarıyor. Peki, katil kim ve bunu neden yaptı? İşte bu noktada muhtemelen okuyanların dörtte üçü fazlasıyla sarsılacak.

Öncelikle yazarın kalemini çok sevdim. Hukuki alanda ciddi araştırmalar yaptığı kesin ve ben bu yönü ağır basan romanları okumayı çok seviyorum. Sonu beklenmedik geldiyse tadı kesinlikle damağınızda kalacak ama tahminleriniz doğru çıktığında çok da abartılacak bir kitap olmadığını göreceksiniz. Ancak yazarı kesinlikle takibe alacağım ve başka kitaplarını da okuyacağım. Sonu çok basit olsa da kurgu gayet iyiydi. Buradan sonrası spoiler içerecek. O yüzden kitabı henüz okumadıysanız burada bırakmanızı öneriyorum :D

*SPOILER İÇERİR*

Bir romanda abartılı arkadaşlıklar varsa hep o arkadaşlardan şüphelenirim. Onlar ya arkadaştan öte bir şey çıkarlar, ya çok kötü olaylar sonucu arkadaşlıkları geri dönülemez biçimde biter ya da biri diğerini öldürür. Bu daima böyle olmuştur. O yüzden ilk sayfalardan daha Anna ve Elise arasındaki sınırları ortadan kalkmış arkadaşlık beni şüphelendirmişti. Haliyle Elise öldüğüne göre de katilin kim olduğu belliydi. Tate ve Elise ikilisinin arasındakiler beni hiç şaşırtmadı. Çünkü yazar ilk sayfalardan daha Tate üzerinden bir şeyler yaşadıklarını görmemizi sağlıyordu. Anna ve Elise'in birbirlerine bağlılık dereceleri kesinlikle normal değildi.

Yazar bize Anna'nın normal olmadığını da kitapta bol bol göstermişti. Annesinin hastalığı ve ölümü sonrası yaptıkları, Elise'i ölü bulduktan sonraki davranışları ve zaman zaman Elise ile geçmişte aralarında geçen diyaloglar onun normal olmadığını kanıtlıyordu. Elise normal miydi sorusuna verilecek yanıt oldukça basit. O da kesinlikle normal değildi. İkisi de birbirine karşı saplantılı durumdaydı. Son belli olduktan sonra içimi ürperten tek şey Anna'nın rahatlığıydı. Yani kendini haklı görüyordu ve kesinlikle bir pişmanlık yoktu. Hatta sonlarda hala onu her gün özlüyorum falan dediği bir yer vardı. Dürüst davransaydı hala hayatta olabilirdi, bir arada olabilirdik gibi bir şey düşünüyordu. Tamamen hasta bir insanın kafa yapısı. Dava sonucu masum bulunması ve serbest bırakılması da ciddi ciddi günümüz hukuk sisteminin acınacak halini gözler önüne seriyordu. Birinci derece kanıt bulunamaması bir katilin elini kolunu sallayarak gitmesine sebep oldu. Günümüzde de bu böyle değil mi zaten? 

Daha yazsam çok şey yazarım ama burada bitirmek istiyorum. Hoşça kalın.

Casus - Paulo Coelho / Kitap Yorumu


Herkese merhaba :)

Bu kez gerçek olaylar esas alınarak kurgulanmış Casus yorumuyla karşınızdayım. Paulo Coelho'nun okuduğum 3. kitabı. Simyacı, Elif ve Casus'u okudum. Sıralama yapacak olsam Simyacı, Casus, Elif derim. Elif benim için biraz hayal kırıklığı olmuştu çünkü. Yazarın bunlar dışında da hemen her kitabı kütüphanemde mevcut ama diğerlerini bir türlü okuyamadım. Bu yaz okumayı umuyorum, bakalım :)

Casus'u alırken açıkçası gerçek bir casus hikayesi olduğunu bilmiyordum. Genelde sevdiğim yazarların kitaplarını konularına bakmadan alıyorum. Bunda da aynısını yapmışım çünkü konusuna, okumak için kitabı elime aldığımda baktım. Gerçekten ilgimi çekince de hemen okuyup bitirdim. Tek kelimeyle bayıldım diyebilirim.

Hollanda'nın uzak bir eyaletinde 1800'lerin sonunda doğan Margaretha Zelle, zamanın biraz ötesinde yaşıyordu. Yapabileceklerini keşfettikten sonra kaldığı yer onu boğmaya başlamıştı ve tek hayali Paris'e yerleşip orada yaşamaktı. Bir gün gazetede gördüğü bir ilan onun için dönüm noktası olacaktı. Kendisinden 21 yaş büyük bir subayla evlenip Endonezya'ya gitmeye karar verdi ama hiçbir şey düşündüğü gibi olmadı.

Zamanla kocasından şiddet gören ve mutsuz yaşayan biri haline geldiğinde tek çaresi Paris'e gidebilmekti. Bir kadın olarak neler yapabileceğini keşfettikçe hayatını kendisi yönetmeye karar verdi. Kızını ardında bırakıp bir yolunu bulup Paris'e gitti. Döneminin çok daha ötesinde yaşadığı için tabii ki o dönem pek hoş karşılanmadı ama erkekler tarafından hep el üstünde tutuldu. Özellikle evli ve zengin erkeklerle onlarca ilişki yaşadı. Bunların hiçbiri aşk ilişkisi değildi. Bir nevi çıkar ilişkisi denebilir. Yine Paris'e gelince adını Mata Hari olarak değiştirip yeni bir hayata başladı. Dans etmek onun yükselişini ve ülke çapında tanınmasını sağladı. Söylemeye gerek yok ama dansları da dönemin çok ötesindeydi. Mata Hari'nin tek hayali para sıkıntısı yaşamamak ve güçlü olmaktı. Bu güç isteği onun hiç düşünmediği bir şekilde noktalandı. Özellikle gözden düşmeye başladığı zamanlarda dikkat çekmek için yaptıkları sonrasında aleyhinde kullanılanların başında geliyordu.

Mata Hari, o çok sevdiği ve 1. Dünya Savaşı başlarken dönmek için çok uğraştığı Paris'te idam edildi. İddia edilen suçu, çift taraflı casusluk yapmaktı. Günümüzde bile hala tartışılan bir konu bu. Gerçek net değil ama avukatına yazdığı mektuplar oldukça kafa karıştırıcı. O dönemin karışıklığı olmasa muhtemelen Mata Hari, istediği hayatı yaşamaya devam edebilecekti. Yanlış yerde yanlış kişilerle olmaktı belki suçu. Belki de söylendiği gibi casustu. Kitabı okurken duygulandığım çok fazla yer oldu. Biri de gerçekten aşık olduğu, kendinden oldukça küçük, Rus sevgilisinin ihanetiydi. Sonuç olarak kitap bir şekilde içimde bir yere dokundu. Herkese tavsiye edeceğim kitaplardan biri oldu Casus. Kitabı bitirdikten sonra bol bol araştırma yapmama vesile oldu. Bu tarz kitapları çok seviyorum. Başka yorumlarda görüşmek üzere... Hoşça kalın.

Alıntılar







Milyoner - Jessica Clare / Yorum (Milyoner Erkekler Kulübü #1)


Milyoner, konu itibarıyla çok da farklı değil. Hatta olaylar hızlı bir şekilde işlenmiş, yazar konuyu uzatmamış. Bu yüzden sevdim ve tek günde bitirdim. Çok büyük beklentiniz olmasın ama havanız değişsin istiyorsanız gönül rahatlığıyla okuyabilirsiniz.

Logan, gizlice kurdukları kulübün başıdır. 5 milyarderden oluşan bu grup gizli bir şekilde toplantılarını yapar ancak hiçkimse bu grubun varlığından haberdar değildir. Birbirlerine işlerinde de yardım eden bu 5 arkadaşın henüz aşk ile tanışmadığını da söylemek gerek. Hayatının aşkını bulmak ilk Logan'a kısmet oluyor :D :D Brontë, üniversitede felsefe bölümünü bitirdikten sonra istediği işi bulamamıştır ve garsonluk yaparak geçimini sağlar. Bir radyodan kazandığı, eski bir tatil köyünde yapacağı tatil onun için tahminlerinin ötesinde bir hayata başlamasına yol açar. Aldığı tatil köyünü incelemeye giden Logan ve yıllardır ilk kez tatile giden şanssız Brontë, çıkan fırtınada asansörde mahsur kalır ve böylece olaylar başlar. 

Romandaki kız nasıl desem biraz değişikti. Aslında salaktı desem de yalan olmaz. Erkek karakter zaten tipik zengin davranışlarına sahipti. Kızın kendi kendine bir şeyler kurup uygulaması sinir bozucuydu. Dinleyip anlama huyu yoktu ve sevdiği kişiyi dinlemeyen bu kız ne hikmetse yeni tanıştığı arkadaşını dinliyordu!!! Arkadaşı söyleyince olaylar dank ediyordu falan bu kısımlar biraz saçmaydı. Erkek karakter de ben zenginim herkes param için benimle birlikte oluyor triplerindeydi. E kardeşim hiç kimseye güvenmiyorsan herhangi bir ilişkiye başlama yani değil mi? Kıza daha en baştan yalan söyledin. Bir de üste çıkmaya çalıştın. Yalnız fazlasıyla dertlenmişim okurken, şimdi fark ettim :D Bu kadar dertlenmeme rağmen sevdim kitabı. Hep aynı türde okuyamıyorum ben. Bu yüzden sürekli farklı türlerde okurum. Şu an otobiyografi okuyorum mesela. Biraz değişik bir okuma zevkim var :D

Bana göre Milyarder, Novella'ya gören Milyoner Erkekler Kulübü serisi devam edecekmiş. Sanırım seriye devam edeceğim. Özellikle merak ettiğim karakterler var çünkü :D Hunter ve Reese'i biraz fazla merak ediyorum. Serinin ikinci kitabında Hunter'ı okuyacağız ve kitap bugün satışa çıktı. Ben Milyoner'i fuardan 7.50 tl'ye almıştım. Kitapçılarda zor ama internetten alma şansınız varsa 10 TL civarında alabilirsiniz. Başka yazılarda görüşmek üzere.

Senden Sonra Bir Gün - Phaedra Patrick / Yorum


Bursa Kitap Fuarı'ndan önce satışına başlanan Senden Sonra Bir Gün alıntıları sebebiyle çok merak ettiğim bir kitaptı. Bu yüzden fuar listemde de vardı ve aldım. Okumak için fazla beklemek istemedim ve iyi ki beklememişim. O kadar güzel bir romandı ki elimden bırakmak istemedim. Umuda ihtiyacınız olduğu bir anda okumanızı tavsiye ederim. Kesinlikle havanızı değiştirecektir. 

Arthur, 69 yaşındadır ve 1 yıl önce çok sevdiği eşini kaybetmiştir. Başka ülkede yaşayan, kendi ailesini kurmuş oğlu ve ayrı bir evde yaşayan, öğretmen olan kızı Lucy'nin yokluğunda yasını bir türlü sonlandıramamıştır. Çocuklarıyla arasındaki bağın eşi Miriam olduğu da Miriam'ın ölümünden sonra ortaya çıkmıştır. Son bir yıldır günlük rutinlerini asla aksatmayan ve insanlardan uzak durmaya özen gösteren Arthur için her şey Miriam'ın eşyalarını ayırmaya başladığında değişir. Botların içinde bulduğu bir uğur bilekliği onda merak uyandırır. Bu pahalı uğur bilekliğinin eşinin olduğunu öğrendiğindeyse tek yapabildiği bu sırrın peşine düşmek olur.

Arthur bu sırrın peşine düşünce doğal olarak beklenmedik olaylarla karşılaşıyor ve her bir uğur farklı bir hikayeyi gözler önüne seriyor. Karısının evlenmeden önce onunla yaşadığının zıttı bir yaşam sürdüğünü öğrendiğinde kendini ve hayatını sorgulaması kaçınılmaz hale gelir. Çocuklarıyla problemli devam eden ilişkileri başta olmak üzere her şeye baştan başlayan Arthur'un hikayesini okurken bazen gülecek bazen duygulanacaksınız. Bu tarz romanları sevdiğim için çok severek okudum. Arkadya kitaplarını seviyorsanız mutlaka bunu da seversiniz zaten. Yazının sonunda kitaptan seçtiğim alıntıları bulabilirsiniz. Hoşça kalın.






Lacivert - T. Y. Mazer / Kitap Yorumu


Lacivert, farklı bir kurguydu. Türk yazarların istediğinde çok farklı kurgular ortaya çıkarabileceğini görmek açısından bu beni mutlu etti. Düz aşk romanlarına o kadar alışmışız ki böyle şeyler okuyunca farklılığı özlediğini anlıyor insan.

Lacivert, 3 kitaplık bir serinin ilk kitabıymış. Ben şahsen okumaya başlarken seri olduğunu bilmiyordum. O kadar kötü bir yerde kaldı ki 2. kitabı nasıl beklerim bilemiyorum. Yazarın ilk kitabı olmasına rağmen severek okudum. Kurguda dikkat dağıtıcı ya da eksik kısımlar yoktu. İkinci kitap nasıl ilerleyecek diye merak içindeyim. Karakterlerin birden artması heyecanı da arttırdı. Ekibin diğer üyelerini de kitap olarak okumak isterim ama yazılacak mı hiç bilmiyorum.

Beren, küçüklüğünden itibaren abisinden şiddet gören bir genç kızdır. Ailesinin bu duruma sessiz kalmasına daha fazla dayanamayınca çareyi okulunu değiştirip abisinin yanından kaçmakta bulur. Abisinin arabasıyla kaçan Beren bir adama çarptığını düşünüp arabadan indiğinde kendini artık geri dönüşü imkansız bir hayatta bulacaktır. Kendisini farklı insanlara dönüştürebildiği bir teknolojiye sahip James -Beren'in deyişiyle Lacivert- bir görevden dönerken yaralıdır ve Beren'in arabasına el koyar. Ancak inatçı Beren onu takip ederek kaldığı yeri ve sahip olduğu teknolojiyi görür. Görevi tehlikeye atmamak için onu kaldığı mahzende tutan James için de işler hiç umduğu gibi gitmeyecektir.

James, gizli bir birlikte çalışmaktadır. Görevler dahilinde hedefleri ortadan kaldırır. Sofia ile ortak çalışırken Sofia'nın kaçırılması James'te bir yara açmıştır ve o günden beri Sofia'yı arar. Hem sevgilisini hem ortağını kaybeden James, bu konuda kendisini suçlar. Ansızın hayatına giren ve günden güne düşüncelerini karıştıran Beren'i korumak için kendisini kurallara karşı gelirken bulan James, Beren'in sonunu getirmekten korktuğu için ondan uzak durmaya çalışır. Bu süreçte birlikte görevlere çıkarlar ve ekip arkadaşları ortaya çıktığındaysa James'in elinden kurallara biraz daha karşı gelmekten başka bir şey gelmez. Ekip demişken ekipteki favorimin Mike olduğunu söylemeden geçmek istemedim :)

Lacivert, ince detaylarla işlenmiş ve bu detaylar kitabı kesinlikle okunmaya değer kılıyor. Sofia'nın bulunmasından sonra olaylar ne yönde gelişecek. Onur'un yaptıkları ortaya çıkacak mı?, James, inadını kırabilecek ve duygularını kabullenebilecek mi?, en önemlisi de Beren kurtulabilecek mi? Bu soruların hepsini çok merak ediyorum. Umarım fazla ara verilmeden ikinci kitap basılır. Çok kısa kapaktan bahsetmek istiyorum. Kapakta Can Yaman'ın modellik yaptığını biliyorsunuz. Can Yaman'ı severim ama açıkçası onu Lacivert olarak düşünemedim. Kapağı her ne kadar beğenmemiş olsam da kitap kesinlikle muhteşemdi. Bol bol aksiyon vardı. Teknolojik aletlere de özenmedim değil. Her evde bir tane Jenny olsa hiç fena olmaz. Ben isterdim :D Bir yazının daha sonuna geldim. Yeni yazılarda görüşmek üzere.